1
Sevgi diliyle konuşan Ermeniler ve Türkler
“Ağaca bakar-görmez ağacı- kendini görür
Yola bakar-görmez yolu- kendini görür
Yukarı bakar-yıldızlar var gökyüzünde-
Ve aynaya bakar-görmez kendini-
-Selam verir”
Asıl adı Zareh Yaldızcıyan olan Ermeni şair Zahrad, şiirinde kendimizden başka bir şey görmemenin başkalarını görmemizi engellediğini şiirle önümüze döker.
Amerika’ya giderken yanımda oturan genç bir erkekle tanıştım. Hemen yanındaki diğer üç koltukta ailesi oturuyordu. Türkçe bir iki kelam ettikten sonra İstanbul Ermenisi olduğunu söyledi ve sohbet derinleşti: “Türkiye’de yaşarken Türklerden nefret ederdim. Ailem başım belaya girmesin diye beni Amerika’ya üniversiteye gönderdi. Çünkü ‘Ben Ermeni’yim’ diye lafa başlardım ve söylenen her şeyden alınırdım, işkillenirdim.” Ayrıcalıklı olanın Türkler olduğunu düşünerek öfkelenen G. ile konuşurken kendini ne çok Türk hissettiğini algıladım. Bu, ırk anlamında değil, kültürel anlamda bir etkiydi. Bana Amerika’da bu nefret duygusundan nasıl kurtulduğunu anlattı: “Burada bilgi edinme şansım oldu ilk kez. Amerika’nın çok farklı ırklar, kültürlerden oluşan dokusu beni çok yumuşattı. İlk kez Ermeni soykırımı iddiasının pek de doğru olmadığını burada entelektüel yapıda öğrendim.” Yani resmi tarihin yaptığını yabancı yapmamış. Bunu anlatmayı başaramayan milliyetçilik ne kadar vatanseverdir acaba? Dönüp oğluyla Türkçe konuşuyor. Bir yaşındaki sevimli kızı henüz konuşamıyor. Eşini de gelip İstanbul’da beğenmiş. Aile Ermenice değil, Türkçe konuşuyor kısacası. Bizim ortak bir kültürün havuzunda yüzdüğümüz apaçık ortada. Senede iki-üç kere Türkiye’ye gitmeden yapamayan aile, Bodrum’u yeni keşfetmiş. ‘Kaliforniya’da yaşıyorum, denizi ne yapayım?’ diyen G. şimdi bir Bodrum tutkunu. Amerika’daki Ermeni bir arkadaşının da Amerika’da doğup büyümüş olmasına rağmen anneannesiyle Türkçe konuştuğunu ekliyor. “Bazı fanatik Ermenilerin olması Anadolu sevgisini azaltmadı.” diyor. Oğlunun doğumuna girdikten sonra iyi bir dindar haline geldiğini de ekliyor.
Bir iki hafta sonra da Santa Monika’da Feriköylü bir Ermeni ile buluştum. 18 yıl önce yerleşmiş Arte buraya. Çin ve Kore ile ticaret yapıyor. Ve ekliyor: “Çin bütün dünyayı besleyebilecek güçte bir ülke.” Ben de 1992’de yazdığım “Uyuyan Dev: Çin” izlenimlerimden söz ediyorum ve tekstil konusunda şu yorumda bulunuyor: “Kore ve Çin tekstiline kapılarını açan Amerikan tekstili göçtü.”
Arte, İstanbul’a sık sık geliyor; çünkü özlediğini söylüyor ve bir anısını aktarıyor: “Bir arkadaşımız öldü. Musalla taşında yatarken iki kişi tabutun başında bekliyordu. Sonra sırayı ben aldım ve beklemeye başladım. Türk arkadaşımın tek Ermeni dostu bendim. Sonra arkadaşlarım dalga geçti. ‘Camiye gir de namaz kıl bari.’ dediler. ‘Evet kılarım, ne var?’ dedim onlara. Allah’ımız aynı değil mi? Camiye girip haç çıkarsam ne olur ki? Ben kendimi yabancı hissetmiyorum.”
Kendini Türkiye’de, bu kültüre yabancı hisseden ne çok Türk var? Adının veya unvanının yazar, şu bu olması fark eder mi? Onlar ki, hiç masalarından kalkmadan ahkâm kesenler, polis nezaretinde memleketin kentlerine gidebilenlerdir ki, yukarıdakiler kadar vatandaşım değildir.
“Beyaz balina özgürce yüzüyor ve Kaptan Ahab’ın kiniyle arasını açıyordu.” diye yazar Moby Dick’te. Ahab nefretiyle Moby Dick’in sırtında asılı kalır. Doğruculuk adı altında nefretle yara temizlenmez. Bu kültürün çocukları resmi tarihe rağmen sevgiyle birbirini kucaklamayı bilir
Ermeni Nataşalar 2
Uluslararası Göçmen Teşkilatı, giderek artan sayıda Ermeni hayat kadınının Türkiye'yi tercih ettiğini bildirdi.
Rapora göre Ermenistan'da her geçen gün zorlaşan hayat şartları özellikle kadınları zor durumda bıraktı. Rusya, Ukrayna ve bazı Balkan ülkelerinden fuhuş yapmak için Türkiye'ye gelen kadınlara son aylarda Ermenistan'dan gelenler de eklendi. Son dönemde yüzlerce Ermeni hayat kadını Türkiye'ye giriş yaparak fuhuş sektöründe önemli bir yer edindi.
Çoğunlukla Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'de rağbet gören Ermeni hayat kadınlarının sayısının artmasından endişe ediliyor.
Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik bir ilişki olmaması nedeniyle Ermeni hayat kadınlarının Türkiye'nin Tiflis veya Moskova Büyükelçiliklerinden vize alarak Türkiye'ye girdikleri belirtildi.
Ermeni kadınlarının Türkiye'de belirli bir süre kalıp kendileri için yeterli yol parasını kazandıktan sonra zengin Arap şeyhlerinin bulunduğu ükkelerde çalışmayı daha çok tercih ettiği de raporda yeraldı.
Arap ülkeleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri, Ernmeni hayat kadınlarının ilk tercihi oluyor
Hazır olun, Ermeni Tsunami'si geliyor 1
Bu yazımı, bu yıl süresince başımıza geleceklerden tam anlamıyla haberi olmayanlar veya yeterince bilgilenmemiş olanlar için yazıyorum. Bir uyarıda bulunmak, şimdiden hazırlıkların başlayabilmesi için kaleme alıyorum.
Büyük bir Tsunami dalgası geliyor.
Şimdiden, derinden derine, denizin uzaklarından gelen gürültüyü duyar gibiyim. Hava kararıyor ve kıyılardaki sular çekiliyor.
Sözünü ettiğim Tsunami, Ermeni diasporasındaki depremden kaynaklanıyor ve kısa bir süre sonra Türkiye kıyılarına varacak. Eğer önlem alınmazsa, Uzak Doğu'daki gibi bir felaketle (insan kaybından söz etmiyorum) karşılaşılabilir. Altından kalkamayacağımız bir duruma düşebileceğiz.
Bunun nedeni de, 24 NİSAN 2005 günü, Ermeni soykırım iddialarının simgesel tarihi olan 24 Nisan 1915'in 90 ıncı yıldönümü olması.
Ermeniler bu fırsatı kaçırmak istemiyorlar.
Yıllardan beri, Türkiye'nin seyirci kalması sayesinde dünya'ya SOYKIRIM iddialarını kabul ettirdiler. Biz istediğimiz kadar aksini iddia edelim, Ermeniler bıkmadan usanmadan, yetersiz dahi olsa, Uluslararası kamuoyunu ikna ettiler. Bugün, özellikle batı dünyasında kısa bir tur yapın ve önünüze çıkana sorun. Yüzde 90'ı, Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldıklarını söyleyecektir.
Ermeniler işte bu yılı kaçırmak istememelerinin nedeni de bu. Helvanın altı tutmuş durumdayken, hemen harekete geçmek ve son darbeyi vurmak istiyorlar.
" Son darbe" nedir ?
Soykırım iddialarının daha da geniş bir kesim tarafından benimsenmesi ve halen Meclislerinden karar alamadıkları ülkeleri de ikna edip, Soykırım'ı perçinletmek.
10 yıl sonraki 100 üncü yıldönümün temelini şimdiden atmak. 10 yıl sonra, AB ile müzakerelerinin sonuna gelmiş ve tam üyelik aşamasına geçmiş Türkiye'ye "soykırımı zorla kabul ettirme" kampanyasının en önemli adımını attırmak.
Bu büyük olayın ayrıntılarını resmi yetkililerin ne kadarı biliyor, belli değil.
Belli olan, yıllardır sadece boşa konuşmuş ve hiçbir şey yapmamış olan Türkiye'nin yakında acı gerçeklerle karşı karşıya kalacağıdır.
* * * 3
NASIL BİR DALGA GELİYOR? 2
BM VE MECLİSLERDE SOYKIRIM KARARI ZORLANACAK
Ermeni diasporası, 1915 olaylarının 90 ıncı yıldönümü çerçevesinde büyük bir kampanya hazırlıyor. Konferanslar, kollok'lar, basın toplantıları, gösteriler arka arkaya gelecek. Bunlardan daha da önemlisi, şu ana kadar Soykırımı resmen Meclislerinde karara bağlamamış olan ülkelerde harekete geçilecek ve 90 ıncı yıldönüm için bu kararın çıkması istenecek.
Tabii en önemlisi Amerikan Kongresinde yıllardır süren mücadele tekrar açılacak. Amerikan kongresinden Soykırım kararı çıkarılabildiği taktirde, Türkiye'nin elinin kolunun bağlanacağı hesap ediliyor. Yine aynı şekilde AB ülkelerinin üzerine gidilecek ve Milli Meclislerin AB Konseyine Soykırım konusunu bir koşula dönüştürmesi istenecek.
Gizliden gizliye çalıştıkları bir diğer gelişme de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan bir Soykırım kararının çıkarılması için girişimde bulunulmasıyla ilgili.
* * *
NE YAPMALI? 3
BUGÜNKÜ POLİTİKA TÜMÜYLE DEĞİŞMELİ
Ermeni Tsunamisi'ne, bunca yıl seyirci kaldıktan sonra, şimdi uyanıp son dakikada yiyebileceğimiz bir golü kale çizgisinden kurtarabilmenin tek koşulu, Türkiye'nin şu ana kadar yürüttüğü resmi politikaları yeniden gözden geçirmesi ve ileri adımlar atmasıdır.
Artık "Biz, Vallahide Billahi de Soykırım yapmadık" demek, yeterli değil. Geç kalmanın faturası ödemek zorunda kalacağız, ancak mutlaka birşeyler yapmak gerekiyor.
Bunlardan biri, Yalım Eralp dahil birçok düşünürün ileri sürdüğü gibi, BM çatısı altında bir Uluslararası Soykırım İddialarını İnceleme Komisyonu kurulmasının sağlanmasıdır. Zira Türkiye haklıdır. Soykırımdan söz edilemez. Ancak bunu anlatamamıştır. Tren kaçırılmıştır. Yumurta kapıya dayanmıştır. Tek çıkış yolu, konuyu Uluslararası bilim adamlarının, araştırmacıların önüne koymaktır. Bu şekilde gerçeklerin anlaşılma olanağı doğar.
Göreceksiniz, Ermeniler bundan kaçacaklardır. Uluslararası hiçbir çalışmaya yanaşmayacaklar veya sadece kendi yandaşlarıyla yapılacak bir çalışmayı isteyeceklerdir. Marifet, masadan kaçamayacakları bir ortam yaratmaktır.
Bu çalışmalar gerçekleştirilebildiği taktirde, bir zaman kazanılacaktır. Bu zaman dilimi içinde de, Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini ticari alanda genişletir, kara kapısını açabilir. Uluslararası tribünlere hitap edecek jestler yapabilir.
Tek hata, hiçbir şey yapmadan seyretmek ve kendi kendimize propagandaya devam etmek olur.
Sezer'den Debre'ye: 4
Ermeniler de arşivlerini açsın
Sezer, Ermeni sorununun bağımsız bir komisyonca incelenmesini öneren Fransa Ulusal Meclis Başkanı'na, "Bunu Ermenilere söyleyin" diye cevap verdi
Fransa Ulusal Meclis Başkanı Jean Louis Debre, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Türkiye'deki "laiklik uygulamasını" sordu. Türkiye'nin ulusçuluk, demokratiklik, hukuka bağlılık ve laiklik gibi temel ilkeleri olduğunu vurgulayan Sezer de, "Bunlara sonsuza kadar bağlıyız. Bizim bu ilkeden taviz vermemiz hiçbir zaman söz konusu olamaz" karşılığını verdi.
Çankaya Köşkü'ndeki görüşmede sözde Ermeni soykırımı tartışmalarını da gündeme getiren Debre, "Ders vermeye gelmedim. Ancak önerim var. Ermeni sorunu militan olmayan bilim adamlarınca incelenebilir. Bağımsız komisyon oluşturulabilir. Türkiye arşivlerinde objektif çalışma yapılabilir" dedi.
'Ermenilere söyleyin'
Sezer de, "Objektif bir kurulun konuyu incelemesini biz yıllardır söylüyoruz. Arşivlerimizi dahi açtık. Ancak Ermeniler bırakın arşivlerini açmak, uluslararası çalışmaları da engellemeye çalışıyor. Bunu bize değil, Ermenilere söyleyin. Onlar da arşivlerini açsın" karşılığını verdi.
Başbakan Erdoğan da Debre'ye, "Onların tarihçilerinin iddiaları varsa, bizim tarihçilerimizin de var. Türkiye, Ermeni vatandaşlarıyla sorun yaşamıyor. Bir adım atılacaksa, Ermeniler arşivlerini açsın" diye konuştu. Debre de "Tarihin üzerine makyaj yapmamak, kapatmamak lazım" şeklinde konuştu.
Dün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'le de görüşen Debre, daha sonra Kumkapı'daki Türkiye Ermenileri Patrikliği'ni ziyaret etti. Debre, Patrik Mesrob II ile 45 dakika görüştü.
Fransız'ın Sevr şovu
Türkiye'deki dinsel özgürlük ve Ermeni soykırımı iddialarına odaklanılan Türkiye - Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu toplantısı başladığı gibi gergin bitti. Çıkışlarıyla Komisyon'un Türk üyelerini "bezdiren" Fransız parlamenter Jacques Toubon, şovunu kapanış oturumunda da sürdürdü. Toubon, Türkiye'den Sevr Antlaşması'nı kabul etmesini istedi.
Toplantının son gününde Türkiye'nin komşularıyla ilişkileri ele alındı. Toubon, Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getirerek, bu konuda Avrupa Parlamentosu'nun aldığı bir karar olduğunu söyledi ve "Türkiye'nin AB'ye üye olabilmek için Ermeni soykırımını tanıması gerektiğini" savundu. Bununla da yetinmeyen Toubon, Türkiye'nin Sevr Antlaşması'nı da kabul etmesini talep etti. CHP milletvekili Şükrü Elekdağ ve Türkiye'nin AB nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp, Toubon'a tepki göstererek söylediklerinin kabul edilemez olduğunu dile getirdiler. Toubon'un toplantıdaki en büyük destekçisi Rum parlamenter Marios Matsakis de Türk parlamenterlere, "Siz 20. yüzyılda 3 soykırım yapmış bir ülkeyi temsil ediyorsunuz. Önce Ermenileri, sonra Rumları sonra da Kürtleri katlettiniz" demişti.